23 Ağustos 2010 Pazartesi

Necip Fazıl Kısakürek - Zindandan Mehmed'e Mektup


Zindan iki hece. Mehmed'im lafta!

Baba katiliyle baban bir safta!

Bir de geri adam, boynunda yafta...

Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!

Kavuşmak mı?.. Belki... Daha ölmedim!



Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,

Kırmızı tuğlalar altı köşeli.

Bu yol da tutuktur hapse düşeli...

Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!



Bir alem ki, gökler boru içinde.

Akıl, olmazların zoru içinde

Üstüste sorular soru içinde.

Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?

Buradan insan mı çıkar, tabut mu?



Bir idamlık Ali vardı, asıldı;

Kaydını düştüler, mühür basıldı.

Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı

Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;

Bahçeye diktiği üç beş karanfil...



Müdür bey dert dinler, bugün "maruzat"!

Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...

Beni Allah tutmuş kim eder azat?

Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...

Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!



Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil

Sayım var, maltada hizaya dizil!

Tek yekün içinde yazıl ve çizil!

İnsanlar zindanda birer kemmiyet;

Urbalarla kemik, mintanlarla et.



Somurtuş ki bıçak, nara ki tokat;

Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...

Yalnız seccademin yönünde şefkat

Beni kimsecikler okşamaz madem

Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!



Çaycı getir ilaç kokulu çaydan!

Dakika düşelim, senelik paydan!

Zindanda dakika farksızdır aydan

Karıştır çayını zaman erisin

Köpük köpük, duman duman erisin!



Peykeler, duvara mıhlı peykeler

Duvarda, başlardan yağlı lekeler

Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...

Duvar, katil duvar yolumu biçtin

Kanla dolu sünger... Beynimi içtin



Sükut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar

Tek nokta seçemez dünyadan nazar

Yerinde mi acep, ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?

Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?



Ses demir, su demir ve ekmek demir...

İstersen demirde muhali kemir.

Ne gelir ki elden, kader bu, emir...

Garip pencerecik, küçük daracık;

Dünyaya kapalı, Allah'a açık



Dua, dua, eller karıncalanmış;

Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış

Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış

Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu

İplik ki incecik, örer boşluğu



Ana rahmi zahir, şu bizim koğuş

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!



Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder